Aşık Sümmani

Aşık Sümmani

02.10.2017 10324

Aşık Sümmani kimdir?

Asıl adı Hüseyin olan Türk aşık, Narmanlı Sümmani veya Aşık Sümmani 1861´de Erzurum´un Narman ilçesi Samikale köyünde dünyaya gelmiştir, 5 Ocak 1915´te doğduğu yerde yani kendi köyünde dünyaya veda etmiştir.

Aşık Sümmani, Samikale köyünden Kasımoğulları´ndan Hasan Ağa´nın oğludur. Çocukluğunda çobanlık yapmıştır. Koşmaları ve hayali sevgilisi Gülperi´yi bulmak için yaşadığı maceralarını anlattığı Sümmani ile Gülperi hikâyesiyle ünlüdür. Kendi adıyla anılan türkü ağzının sahibidir. Aşıklık geleneğinde Sümmani tavrını icad eden bir halk ozanıdır.

11 yaşında gördüğü rüya ile aşk ateşine düşmüş, ömrü boyunca rüyasında gördüğü sevgilisi Gülperi´yi aramıştır.

11 Yaşında yine dönemin büyük şairlerinden olan Âşık Erbabi ile karşılaşmış kendisini ustası olarak kabul etmiş, ilk eğitimini Âşık Erbabi´den almıştır.

Şiirlerinde daha çok aşk, sevgi, tasavvuf ve nasihat konularını işlemiş olan şair, genellikle şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır. Aruz vezni ile yazdığı çokça şiiri mevcuttur. Ancak 11´lik hece ölçüsü ile yazdığı şiirleri hafızalarda daha çok yer etmiştir.

Birçok halk şairi ile karşılaşmıştır. Ancak Aşık Şenlik ile yaptığı karşılaşmalar Erzurum ve Kars´ta dillere pelesenk olmuş dizelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

5 Şubat 1915 yılında hayata gözlerini yuman Sümmâni, Samikale köyündeki mütevazi türbesinde ebedi istirahatine devam etmektedir.

Badeli aşık Hüseyin

Hüseyin bir gün sürüyü otlatırken, atlı bir adam ona doğru yaklaşır ve çok aç olduğunu söyleyip ekmek ister ve nerede misafir olabileceğini sorar. Hüseyin 3 arpa ekmeğinin yarısını bu adama verir. Bu iyiliğinin karşısında adam der ki;

– Oğul, sana bir dua öğreteyim. Bu duayı 40 gün oku, cebine 100 tane taş koy ve her dua okuyuşunda bir tanesini at.

Hüseyin adamın dediğini yapar ve 40 günün sonunda Ablaktaş’a gider. Babası ise Cuma namazını kılmak için köyde kalır. Ablaktaş´taki çeşmenin yanında hayvanlarını otlatmaya bırakır. O da namaz kılmaya niyetlenir. Daha önce babasıyla burada namaz kılarlarmış Namaz vaktini anlamak için de kendilerine bir taş tespit etmişler. Güneş taşa isabet ettiği zaman öğle vakti olduğunu anlarlarmış, O gün de babasıyla yaptığı gibi kendisine taşı nişan eder ve Güneşe bakarken uykuya dalar. Rüyasında kırk yeşil güvercin görür. Güvercinler birden kaybolur ve karşısında üç derviş belirir. Dervişler Hüseyin’e abdest aldırırlar ve birlikte namaz kılmaya başlarlar. Dervişler daha sonra Hüseyin’i aralarına alarak 3 bardak sunarlar ve bu şerbetlerden birini içmesini isterler. Hüseyin bardaktakileri şerbete benzetemediği için içmeyi kabul etmez. Kendisini kandırdıklarını. Ona içki içireceklerini sanıyor. Ne kadar zorluyorlarsa da içmiyor. Bunun üzerine birisi Hüseyin´in ellerini tutar. Bir diğer derviş parmağını bir bardağa batırıp Hüseyin’in ağzına sürer ve Hüseyin uykudan uyanır. Fakat ne derviş ne de şerbet göremez. Sadece ağzında güzel bir tat hisseder. Tekrar uykuya dalar ve yine dervişleri rüyasında görür. Tam şerbetten içeceği sırada dervişler, bunun aşk badesi ve sevdiği kızın adına olduğunu, kızın Bedahşan kentindeki Şah Abbas’ın kızı Gülperi olduğunu söylerler. Dervişler Gülperi’nin yüzünü gösterip, üç bardak Hüseyin’e üç bardakta Gülperi’ye verip, yeşil mürekkeple yazılmış bir kitap okuturlar.

Tekrar uyanan Hüseyin bakar ki ne Gülperi var ne de dervişler. Sürüyü de göremeyen Hüseyin, köye döner. Yolda bir atlıyla karşılaşır ve atlı ona, “Şaşırma oğlum, sen ereceğine erdin. Bundan sonra senin adın Sümmani’dir. Uykuda ne gördünse üç ay kimseye söyleme” der. Bundan sonra mahlasının Sümman (Sonuncu, sona ait anlamında) olduğunu ve bu dünyada kavuşmanın ona haram olduğunu söyler. ” dedikten sonra atını sürer. Sümmani köye gelir ve üç ay kimseye bu olaya dair bir şey söylemez.

Hüseyin köye varınca annesini, babasını uyandırır. Babası da ertesi sabah köylülere, çobanlığı bıraktıklarını söyler. Aradan otuz kırk gün geçer, günler geçtikçe aşkı da ziyadeleşir. Herkes onun hastalandığını, cin´e peri´ye karıştığını sanır.

O zamanlar sıra geceleri düzenlenirmiş. Bir akşam babasına yalvarır. gecelere katılmak istediğini söyler. Babası da dayanamayıp götürür. Sıra Sümmani´ye gelince bazı kimseler, O´nun çocuk olduğunu söyleyerek atlamak isterler. Köylülerin teklifini kabul etmeyerek, türkü söylemek istediğini belirtir ve söze başlar:

Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu alemler oldu ürüşan
Selam verdi geldi üç-beş dervişan
Lisanları bir hoş sedasın tek tek

Lisanları bir hoş eyler avazı
Onlarda mevcuttur ilm-ü el fazı 
Dediler: Vaktidir kılak namazı 
Aldılar abdestin edasın tek tek

Aldılar abdesti uyandım habran 
Aslımız yapılmış hakk-ü turabtan 
Üç harf okuttular yeşil yapraktan 
Okudum harfini noktasın tek tek

Okudum harfini zihnim bulandı
Yalelerim göz göz oldu sulandı
Baktım çar etrafa kadeh dolandı
Nuş ettim kırkların mahlesin tek tek

Nuş ettim badesin gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yar yüzünde saydım üç beş bengini
Halhalın altında hırdasın tek tek

Dediler: Sümmani gel etme meram
Adamı çürütür dert ile verem
Sen içün dünyada kavuşmak haram
Hüdam böyle salmış kalemin tek tek

Koşma bitince köylüler şaşırır. Onun badeli Aşık olduğu anlaşılır. Fakat henüz saz çalmasını bilmemektedir. Babası ile bir gün Erzurum ´ a giderler. Burada aşık kahvelerine devam eder. Sazın perdelerini ve tezene tutmasını öğrenir.

Sümmani devrin büyük şairleri ile

Her akşam köylüyü toplayıp saz çalan Sümmani, günler, aylar, yıllar derken köyde duramaz olur ve sevdiğini aramaya karar verir. Önce KafKaslar´a, oradan İran´a gider. İran-Turan illerini dolaşır. Bedahşah´ı tanıyan, Gülperi´nin adını duyan bir Allah kuluna rastlayamaz. Hint, Afgan topraklarına gider. Onun bir gurbeti yaklaşık beş yıl sürmüştür.

Günlerden bir gün rüyasında pirini görür. Piri O´na Kırım´a bir geziye çıkmasını söyler. Sümmani yanına sofusunu alıp Kırım yolculuğuna çıkar. Kışı Kırımda geçirir. Yaz gelince tekrar köyüne döner. Artık şair, hareket kabiliyetini yavaş yavaş kaybederek duraklama dönemine girmektedir. 

Devrin büyük şairlerinden Erbabi´yi mat eder. Başarıları Erzurum Valisinin kulağına kadar gider. Bir süre sonra. Sümmani Pasof´a gider. Aşığı oradan Suskap köyüne Zülali´nin yanına götürürler. O sırada ünü Kars´ı, Ardahan´ı, Erzurum´u kaplamış olan Aşık Şenlik´te oradadır. Üçünden bir atışma İsterler. İlk sözü Sümmani söyler:  

Adem Sefiyullah makam-ı peder 
Cennet´ te ihvan bir kere düştü 
´´Sürün´´ dedi, mollam takdir-i kader 
Cennetten dünyaya bir kere düştü 

Şenlik: Hışm-ı nar içinde gülüstan gözü  
İbrahim Safa´ya bir kere düştü  
İsmail´ e gelen koç kurban kuzu  
Cennet´ten Mina ´ya bir kere düştü 

Zülali: Türaptan bir avuç hak aldı kaddes  
Bu zemin lerzeye bir kere düştü  
Beytullah yerine Beytü´l Mukaddes 
Kuruldu Kabe´ye bir yere düştü 

Sümmani´nin esas amacı, Şenlik ile meydan edilmekti.

Günün birinde yine Samikale köyünden, Sefili isminde birisi, Aşık Şenlik´in yaşadığı Kars´ın Çıldır ilçesinin Suhara Köyü´ne gider. Kendisini Aşık Sümmani olarak tanıtır. Fakat mat olup, sazını bırakarak köyüne geri döner. Bu olaydan hemen sonra Aşık Şenlik, Ardahan´a gider. Aşık Sümmani ile Ahmet Onbaşı da Şenlik´in köyüne gelirler. Orada yöre içinde önemli bir konuma sahip olan, Haşimoğulları´ndan Celal Bey ve Şerif Bey´le karşılaşırlar. Her ikisi de, bir süre önce köye gelip kendisini Sümmani olarak tanıtan aşıktan, Onun Şenlik´le yaptığı karşılaşmadan bahsederler. O zaman, Sümmani kendi şanını kurtarmak için Aşık Şenlik´le karşılaşmak istediğini söyler. Şenlik, Ardahan´dan köye çağrılır. Neticede bir araya gelirler. Hem tatlı tatlı sohbetler ederler hem de atışırlar. Sonunda yenişemeyip, kardeş olduklarım ilan ederler. Birkaç gün sonra Sümmani köyüne geri döner.

Sümmani Gülperi´yi unutamıyor

Zaman Gülperi´yi unutturamamıştır. Köylüleri ona rastlayıp konuşturdukları zaman, O şu şiirini söyler:

Ervah-ı ezelde levh-i kalemde 
Bu benim bahtımı kara yazdılar 
Bilirim güldürmez devri âlemde 
Bir günümü yüz bin zara yazdılar 

Bulmadık şadlığın iradesini 
Çekerim bu gamın ziyadesini 
Herkes dosta verdi ifadesini 
Bizimkini rûzigâra yazdılar 

Aşk benimle eyler daim kıl ü kal 
Daha sabretmeye kalmadı mecal 
Derdim taksimdara kıldım arzuhal 
Dedi ki öz bahtın kara yazdılar 

Gönül gülşenimde har oldu deyi 
Hasretlik cismimde var oldu deyi 
Sevdiğim sevdiğin pir oldu deyi 
Erbabı garezler yare yazdılar 

Dünyayı sevenler veli değildir 
Canı terkedenler deli değildir 
İnsanoğlu gamdan hâli değildir 
Her birini bir efkara yazdılar

Nedir bu sevdanın nihayetinde 
Yadlar gezer yârin vilayetinde 
Herkes diyarında muhabbetinde 
Bilmem bizi ne civara yazdılar 

Kadrimi bilmeze eyledim minnet 
Derdimi artıran görmesin cennet 
Sarraflar verdiler yâre bin kıymet 
Benim kıymetimi nere yazdılar 

Döner mi kavlinden sıtkı sadıklar 
Dost ile dost olur bağrı yanıklar 
Aşk kaydına geçti bunca aşıklar 
Sümmani´yi derkenara yazdılar

 

Aşık artık gerileme dönemine girmiştir. Bir gece rüyasında Gülperi işaret almadan gurbete çıkmaması yolunda tembih eder. Bu duruma çok üzülür. Zaman zaman Erzurum´a gidip gelmektedir. Erzurum da bulunduğu günler kahvede otururken arkadaş ve dostları sözü eski günlerden açıp. Sümmani´ye Gülperi ile olan aşkını anlattırmak isterler. Artık ihtiyardır. Sazını eline alıp şu şiirini söyler. 

Tarih seksen dokuz on bir yaşımda
Cem oldu başıma iş birer birer
On sekiz yıl gezdim yarin peşinde
Akıttım gözümden yaş birer birer  

Görmedim dünyada bir şadlık demi
Geçti civan ömrüm, gülmem encamı
Feleğin hançeri, yerin sitemi
Vurdu her taraftan taş birer birer 

Sümmani´yim hani benim otağım?
Gün be gün, bulandı dalım, budağım
Devroldu devranım, çevrildi çağım
Döküldü ağzımdan diş birer birer 

Bir gün gençliğini hatırlayıp aşk badesini içtiği Ablaktaş´a gider. Çobanlığı bıraktığından beri buraya hiç gitmemiştir. Orada oturur, uzun uzun düşünür, çalar, söyler. Artık, sadece kahvelerde çalıp söylemektedir. Bu sıralarda, Gülperi de Sümmani´den haber alamadığına üzülmektedir. Bir gün Bedahşah´tan tellal çağırttırır. Sümmani´yi aratmak için iki kardeş görevlendirir. Sümmani´yi bunlara iyice tarif eder. Aradan günler, aylar geçer. İki kardeş Kafkas taraflarına gelirler. Birden gözlerine bir adam ilişir. Adamlara Sümmani adında birisi aradıklarını söylerler. Adamlar: 

-Biz Onun akrabalarındanız. Sümmani yakında öldü. Gülperi adında bir kızı sevmişti. Bu kızın aşkı için pir elinden bade verilmişti. İşte o vakitten beri. Sümmani Gülperi´nin aşığı olmuştur. Daha ölmeden bir kaç gün evvel rüyasını görmüştü. Günlerce ağladı, son dakikasına kadar Gülperi´nin acılarını çekti. Sonunda Ona hasret gitti. 

İki kardeş, Sümmani´nin ölümüne çok üzülürler. Köye dönerler ve doğruyu Gülperi´ye söylemeye karar verirler. Şah´ın sarayına yaklaşırlar, bakarlar ki bir cenaze kalkmaktadır. Bu Gülperi´nin cenazesidir.  Sümmani, Samikale Köyü´nde, 5 Şubat 1915 tarihinde vefat etmiştir. 

Der Sümmani tamam oldu muhabbet
Biz varalım, siz olasız selamet
Kalktı bu karyeden çekildi kısmet
Göründü gözüme yol yavaş yavaş